21 Kasım 2008 Cuma

Tek Güç: Yaratan


"Yaradılışta, Yaratan'ın gücünden başka, hiçbir güç yoktur. Yaradılış sürecinde, Yaratan'ın gücünden başka, herhangi bir şeyde değişiklik yapmaya muktedir hiçbir güç yoktur. Buna rağmen bazen, bu gerçeğin tersini görmekteyiz. Yaratan'ın özelliğini ve yeryüzündeki hâkimiyetini inkâr eden güçlerin varlığını neden görüyoruz? İnsanı onarmak için. Onarım bozuk bir şeyi tamir etmektir. Bozuk olan da bencilliğimizin ölçüleridir. Yaratan bunu kendi isteği ile böyle yapmaktadır.


İnsanın doğasında var olan benlik duygusu, insana sanki her şeyi biliyor ve her şeye hakim olabiliyor hissini verir. Oysa durumun böyle olmadığını, aslında hâkimiyetin insanda olmadığını, insanın kendi doğal özyapısında en ufak bir değişikliği yapması bile, Yaratan'ın yardımı sayesinde gerçekleştiğini anlamamızı sağlamak içindir. "

Etiketler: , , , ,

20 Kasım 2008 Perşembe

İnanç ve Bencillik


"Herşey kıyaslamalarla edinilir. Yaratan’ın niteliklerini kendi niteliklerimizle kıyasladığımız zaman O’nun yüceliğinin, kendimizin de alçaklığının farkına varırız. Dolayısıyla kişi, 'O’nun mükemmelliğinin ve her şeye hâkim olduğunun' farkına varabilmelidir. İnanç, Yaratan’ı ve O’nun varlığını hissetmek demektir.


Tüm ruhlar aşağıdaki safhalardan geçerler:


1. Bizim dünyamıza gelmeden önceki basamaklardan inerek bizim dünyamızın seviyesine gelmek.


2. İçlerinde eksiklik hissi verilen bir dönem ve buna bencillik adı verilir. Ruhlar bunu fiziksel reenkarnasyon olarak hissederler.


3. Ruhların kendilerini ve tüm manevi evreni mutlak tamamlanmadan sonra hissettikleri safha. Ruhların ilk inmeye başlamalarından önce ki safhaya “Olam Eyn Sof”, sonu olmayan dünya olan yer ve orada ruhlar Yaratan’ın tüm ışığını sınırsız olarak alırlar. Sonradan ruh bencillik ile giydirilir ve “olam ha zeh” denilen bu dünyaya iner ve manevi dünya ile bağı kopar. Artık Yaratan’ı hissetmemektedir ve daha önceki halini de algılamamaktadır.


"Bu Dünya" tabiri şu anın algılanması anlamındadır, yani bizler duyu organlarımızla Yaratan’ın yarattığının bir parçasını algılıyoruz ve bu duyular, bencillikle giydirilmişlerdir. Sonraki safha duyu organlarını kontrol altına getirmekle edinilir."

Etiketler: , , , , ,

12 Kasım 2008 Çarşamba

Aramak...



"Hayatın amacının ne olduğu üzerine çok görüş vardır. Arayan, bulabilir. Fakat okunan her görüş, ne kadar tatmin yaratır bünyelerde, bu, asıl sorundur. Birisi size hayatın asıl amacının iyi bir iş bulmak olduğunu söyleyebilir ama iyi bir iş bulan kişiye sorduğunuzda, boşluk içinde yaşadığından, hayatın anlamsızlığından bahseder ve siz düşünürsünüz, hayatın amacı yoksa bu değil mi diye? Başka biri, hayatın asıl amacının bilgi olduğunu söyleyebilir ama kendini çok geliştirmiş, zeki ve bilgili kişilerin de, tıkandıklarını, boşlukta olduklarını, çeşitli görüş ve düşüncelerle, çevrelerine yıkılmaktan korkan duvarlar inşa ettiklerini görürsünüz.


Başka biri de, size hayatın asıl amacının sevgi olduğunu söylebilir, bu, bir ölçüde doğrudur ama İsa’nın dediği gibi: “Bir kişi iki efendiye hizmet edemez, hem paranın hem de Tanrı’nın hizmetkarı olamazsınız." Buradan anlaşıldığı gibi, hem paranın hem gerçek sevginin sahibi olamazsınız, gönül her ikisini de içine alamaz ya birini alır ya da diğerini. Hayatın amacı da ikisi olamaz, ya biri olur ya da diğeri.


Peki nedir gerçek anlamda hayatın anlamı ve amacı? Biz neden yaşıyoruz, neden acı çekiyoruz, hayatımız gün geçtikçe neden daha çok zorlaşıyor?



Acının kökeni, kişinin her şeyiyle kendine hizmet etmesidir yani egoist olmasıdır. Tüm çabasını egoizme veren bireylerden, acı dolu, birbirine düşman toplumlar çıkar ve günümüzde böyle olduğu, iyice açığa çıkmıştır. Yapılması gereken ilk şey egoizme bir son vermektir. Peki bu nasıl olabilir? Çağlar boyu süregelen, gelişen bir şey nasıl ortadan kaldırılabilir? Öncelikle kişinin kendi egoizminden vazgeçmesi için kendisinden daha değerli ve üstün birine hizmet etmesi gerekir, bu da yalnız Tanrı olabilir. Eğer kişi egoizmi yerine Yaratan için niyetini organize ederse, hayatın amacına doğru, yerinde bir adım atmış olur. Bundan sonrası kişinin çabasıyla ortaya çıkar. Kişi Yaratan için alıp Yaratan için vermeye başlar, bunda asıl düşüncesi Yaratan’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Bu düşünceye sahip kişilerin oluşturduğu grupta, Yaratan kendini gösterir ve kişinin bu hayattaki asıl amacı olan ‘Allah’a kavuşma’ gerçekleşmiş olur. Peki kişi neden tek başına Yaratan’a ulaşamıyor da başkasına, başkalarına ihtiyaç duyuyor?



Allah’ın ifşası ve sevgisi ‘ben’de değil, ‘biz’de ortaya çıkar.Yani Hak’tan yana olan bir kişi Yaratan’ı sevip de insanı sevmiyorum diyemez; ‘Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü’ diyebilir. Biz hepimiz Yaratan’dan kopan parçalarız ve bu parçalar, Yaratan için birleştiğinde, Yaratan; kendini gösterir, aramızdaki bağda ifşa olur. Böylece dünyada iken, sonsuz mutluluğu keşfetmiş, hayatımızın asıl amacına ulaşmış oluruz.”

Etiketler: , , , , ,

21 Ekim 2008 Salı

Kabala Kitapları

20 Ekim 2008 Pazartesi

Kabala Şarkıları



Aynı isimdeki şarkılar, farklı versiyonlar şeklinde verilmiştir.Şarkıları indirmek için üzerlerine tıklayınız.
























Etiketler: ,

19 Ekim 2008 Pazar

Islah Yolunda



"Üst sistemde bir kanun vardır. Bu kanun bana net değil, nasıl işlediğini bilmiyorum. Çünkü hala kabımı ıslah etmedim. Ancak bu kapları söylendiği şekilde kullandığım zaman, o zaman sistemde operasyon yapıyorum. Yani harekete geçiriyorum. O zaman sonuca geliyorum.


Bizim hayatımızda da birçok şey var böyle. Tam olarak sebep sonuç ilişkisini bilmememize rağmen sanmayın ki iyi nitelikler, kitaplarda yazan iyi hareketler; yapılan sevapları realiteden kopuk olarak düşünmeyin. Tüm realite bir kanun. Birçok kanunların üzerinden geçen, hepsini entegre eden bir kanun var; o da, 'ihsan etme' kanunu. Bu kanuna göre tüm kaplar yani arzular, aralarında ki bağı oluşturmak zorunda. Daha önceden tasarlanmış bir plana göre sonuna kadar işlemek zorunda ve bunu kişi yapmalı.


Nasıl?


Islah olmamış kaplarında henüz sistemi görmeden, form eşitliği kanununa göre olmadan görmekte ve kopuk durumda. Yani alma arzusundan dolayı henüz 'ruhani olarak' görmüyor. Bedenden kopan bir organ gibi, tekrar organın monte edilmesi de lazım. Dolayısı ile henüz ne olduğunu da bilmiyor. Ama o organın bedene geri konulması gerekiyor.Kişi, özetle; ihsan etmeye yönelik, ruhların sistemiyle bağ kurmaya çalışabilmelidir."

Etiketler: , , , , ,

18 Ekim 2008 Cumartesi

Geçmiş ve Günümüz



"Bugün tüm dünya ıslaha gelmeli. Bu yüzden artık saklayacak bir şey kalmadı. Eskiden neyi saklıyorlardı? Geçmişte sadece içsellikleri ile çalışıyorlardı. Şimdi, 'iç ıslaha yönelik bu manevi bilginin halka aktarılması' var. Gözüken de bu aktarma zaten. Geçmişte böyle bir koşul yoktu. Bu yüzden geçmişte gizliydi, Kabala.

Aslında topluma yönelik gizleyecek bir şey yok. Çünkü iç ıslahımızla alakası yok. Gizli olarak yaptığımız bir koşul var, herkesin kendi içinde ıslah etmek için harcadığı çaba ve bu ıslaha entegre olarak Yaratan’la bağ kurması, kişinin niyetleri ile ilgili, dışsal hareketleri ile ilgili değil. Zaten dışsal hareketlerde gizleyecek bir şey de yok.


Geçmişte çok büyük ruhlar vardı. Artık böyle hocalar yok. Onlar yaptıklarını hep gizlediler. Aralarındaki o bağı hep gizlediler. Şimdi ise daha açık bir şekilde konuşuyoruz, daha açıkça bahsediyoruz. Ama yaşadıklarımızın içinden değil, kitaplarda yazılanları anlatıyoruz, aktarıyoruz. Şöyle düşünmemeliyiz, geçmişteki daha farklı bir metot diye düşünmeyin. Çalışma aynı iç çalışma."

Etiketler: , , , , ,